İnsanın doğal ve toplumsal varlık tarzı karmaşıklaştıkça insanın ne olduğu, ne tarz bir varoluşa sahip olduğu da farklı biçimlerde yeniden gündeme gelmiştir. İnsan araştırmasının felsefi açıdan ele alındığı en önemli alanlardan biri ise kuşkusuz ahlak alanıdır. İnsan araştırmasına bu açıdan bakılırken birçok felsefeye başvurulabilir. Ne var ki bu araştırma modern ahlakın kökeni düzleminde ele alınırken Nietzsche ile Scheler’in ressentiment kavramı üzerinden yürüttüğü tartışma önemli ve özgün bir perspektif sunmaktadır. Bununla birlikte iki filozofun insan araştırmasını ve buna bağlı olarak yürüttükleri siyaset anlayışlarını dayandırdıkları –ressentiment temelinde- duygu kuramları, duygu ile ahlak arasında kurulacak ontolojik bir bağıntı için de oldukça önemli tartışmalara örnek teşkil etmektedir.
As human being's natural and social forms of existence become more complex, what a human being is and what kind of existence it has occur again in different ways. One of the most important areas in which human research is handled philosophically is undoubtedly the field of morality. Many philosophies can be applied to human research in this regard. However, while this research is considered at the root of modern morality, Nietzsche and Scheler's discussion on the ressentiment concept presents an important and original perspective. On the other hand, the two philosophers' theories of emotion, based on ressentiment that they carry out on the basis of the human research and the political understandings, constitute a very important example of controversy for an ontological relation between emotion and morality.