Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf adlı romanı, okuruna sosyal ve kültürel pek çok meseleyi bir arada sunan bir kurguya sahiptir. Romanda karakterlerin yaşam boyunca karşılaştıkları zorluklarla mücadele etme, talep ve arzularını dile getirme biçimleri onların gerek toplumsal gerekse bireysel alanda kurdukları ilişkilerin yönünü tayin edici özelliklere sahiptir. Ana karakter Yusuf’un üvey annesi Şahinde’nin her şeyden şikâyet eden keyfine ve paraya düşkün hâli karşısında kocası Salâhattin Bey’in suskunluğu, ailenin sonunu hazırlayacak olan kötücül gücün Şahinde’nin eline geçmesine neden olur. Salâhattin Bey’in evden uzaklaşarak ve içkiye sığınarak ertelediği iradesinin mirasını devralan Yusuf, romanda âdeta kahramanlaştırılarak adalet, ahlâk ve merhametin timsali bir erkliğin örneği hâline getirilir. Fakat babanın hem kamusal hem de özel alanda zayıflamış olan iradesi, Yusuf’un toplumsal düzene ve bireysel kaderine başkaldıran tarafını zaman zaman suskunlaştırıp sekteye uğratır. Çalışmada romanın adaletsiz toplum düzeniyle baş etmeye çalışan erkek ve bu düzene yenik düşmek istemeyen kadın karakterlerinin mağlubiyetlerini oluşturan nedenler üzerinde durulacaktır. Hayatlarının dönüm noktasını belirleyecek olan anlarda yaşadıkları duraksamanın ve sessizleşen dilin oluşturduğu mağduriyet, toplumsal ve cinsiyet hiyerarşileri üzerinden tartışılmaya çalışılacaktır. Böylece bireysel ve toplumsal adalet etrafında girişilen mücadeleyi kesintiye uğratarak geciken iradenin gölgesiyle yaşamaya mahkûm edilmiş kadınlık ve erkeklik, romansal kurgunun dönüm noktaları etrafında analiz edilecektir.
Sabahattin Ali’s novel, titled Kuyucaklı Yusuf, has a narrative that presents a great deal of social and cultural issues to its reader at the same time. In the novel, the way how characters struggle against the hardships throughout life and the manner they utter their demands and desires have determinant features to direct the course of the relationships they worked up both in social and individual sphere. The reticence of Salâhattin Bey against protagonist Yusuf’s stepmother Şahinde, who is all-grumbling, avericed and pleasure-driven, causes Şahinde to take the possession of the malignant power that leads the doom of the family. Yusuf, who has inherited the legacy of Salâhattin Bey’s will, which he deferred by straying away from home and seeking refuge in alcohol, turns out to be the embodiment of manhood exemplified through justice, morality and affection as if he were mythologized in the novel. Nevertheless, father’s will, which has been debilitated both in public and private sphere, occasionally disrupts and silences Yusuf’s aspect which revolts against social order and of his private destiny. In the study, men trying to cope with the unjust social order and the causes that shape out the loss of women characters, who do not want to succumb to defeat, are going to be dwelt on. The inaction and the victimization caused by the silencing of language they experience at the moments that might determine the milestones of their lives are tried to be discussed in terms of social and gender hierarchies. Accordingly, by the disruption of the struggle launched around the individual and social justice, manhood and womanhood are fated to live in the shade of belated will which are going to be analyzed by the perspective of the turning points of the narrative fiction.