Bu çalışma, intihar ve cinayet motiflerinin çerçevelediği Norveç yapımı Ölümün Sesi (2011) filmini travma kavramı ve karakter-odaklayıcı anlatısal tekniği üzerinden irdelemiştir. Yönetmenliğini ve senaristliğini Pål Sletaune’in yaptığı, başrollerini Noomi Rapace ve Kristoffer Joner’in paylaştığı sinematik anlatı, aile içi şiddete maruz kalmasının ardından sosyal hizmetler tarafından koruma altına alınan karakterin hikâyesini karakterin gözünden zaman zaman geri dönüşler yaparak anlatmaktadır. Kocası oğlunu boğarak öldürmüş ve hemen ardından intihar etmiştir, ancak karakter travmaya bağlı olarak amnezi geliştirdiğinden bunları belleğinden silmiştir. Oğlunun hala hayatta, kocasının ise peşlerinde olduğunu sanan karakter bu olay sonrasında topluma uyum sağlayamamış ve dili reddetmiştir. Bu bağlamda, karakterin anlatı boyunca deneyimlediği işitsel ve görsel halüsinasyonlar, bunlara eşlik eden uykusuzluk ve kabuslar travma sonrası stres bozukluğu semptomları olarak analiz edilmiştir. Buna göre toplumsal cinsiyet rollerinden eş ve anne rollerinin yüklendiği karakter her iki rolde de başarısızlığa uğramış ve bu durum travmanın şiddetini arttırmıştır. Çalışma, başkarakterin yaşadığı travmayı ve bunu takiben gelişen amnezisini, buna bağlı olarak sergilediği semptomları travma ve ilgili kavramlar açısından analiz eder ve karakterin benlik algısının zedelendiğini, çözüme kavuşturulamayan travmanın da etkisiyle gerçeklikle bağının koptuğunu ve psikotik bozukluğun baş gösterdiğini savlayarak örnekleriyle gösterir. Ayrıca kullanılan sinematik teknikten dolayı örtük ve tarihsel izleyicinin bu olgudan ancak anlatı sonunda haberdar olması başkarakterin travmasını yeniden deneyimleyerek bir bakıma empatik travma yaşamasına yol açtığı ve bu durumun da travmatize olmuş bir karakterin karakter-odaklayıcı ve monitorite aracı olarak kullanılmasından kaynaklandığını göstermeyi amaçlamaktadır.
The present study analyses the Norwegian film framed with the motifs of suicide and murder, The Monitor (2011), in terms of trauma and related terminology and the narrative technique of the character-focalizer. Written and directed by Pål Sletaune and starring Noomi Rapace and Kristoffer Joner, the movie centres around a traumatized woman who was taken under protection by the government after being exposed to domestic violence and narrates the story through the use of flashbacks. Her son was killed by her husband who then committed suicide, but the character becomes unable to remember these facts due to amnesia. Supposing that the son is still alive with her and the husband in search of them, the character cannot adapt herself to society and rejects language in the aftermath of trauma. This study analyses her recurrent nightmares and insomnia as well as hallucinations and delusions within the context of post-traumatic stress disorder and related concepts. In this respect, she fails to perform both social gender roles for whom the roles of wife and motherhood are ascribed and her self-perception as a woman is damaged in a way that the trauma she experiences develops into psychosis and causes the protagonist to lose her touch with reality. Moreover, due to the cinematic technique prevailing the filmic narrative, the implied and historical audience becomes aware of the traumatic events at the end of the film, re-experiencing the trauma of the protagonist and having empathic trauma at the same time. The study accordingly suggests that this is owing to the use of the protagonist as a character-focalizer and monitor in the narrative.