Tarihî antik çağlardan günümüze kadar, insanın önemli gereksinimleri barınmak, korunmak ve bir topluma ait olmak duygusudur. İnsanoğlu avcı-toplayıcı yöntemiyle yaşadığı dönemlerden beri bir topluluğa ait olmuştur. Göçebelikten tarıma dayalı yaşama geçen insan, yaşadıkları mekânı daha güvenli olmasına çaba gösterdiler. İlk yerleşimlerin oluşumunda yabanı doğadan korunmak düşüncesiyle, insan yaşadığı basit barınakların çevresinde koruyucu sınırlar oluşturdu ve yaşadığı mekânı daha güvenli tutmaya çalışmıştır. İnsanın yaşadığı küçük barınaklar zaman içinde birbirine kenetlenip ve ilk köy yerleşimlerini oluşturdu ve devamında toplumsal düzenin gelişmesiyle ilk kentler ortaya çıktı. Sınır kavramı, korunmak, mülkiyet ve aidiyet anlamını aktarmaktadır. Mülkiyet ya da bir yere sahip olmak anlamı, kentsel mekân olmak hakkı, bireyler ve devletler tarafından sahip oldukları toprağın ölçümü ve genişliğini anlatır. İlk devlet-kentlerin kurulması, kentsel mekân ögelerin oluşumu, ticaret gelişimi ve nüfus artışı sınır kavramının belirginleşmesini sağladı. Kentlerin çevresinde ki doğal özellikler sur duvarlar, giriş kapılar ve kale gibi mimari savunma ögeleriyle birleşip tüm tarihi kentlerin sınır kavramı oluşturuldu. Çağdaş kentlerde sınır kavramı farklı boyutlarda ortaya çıkmaktadır: peyzaj sınırlar, kent sınırlar ve bina sınırları. Bu çalışma kapsamında sınır kavramın anlamı Anadolu’nun tarihî kentlerinde tarih öncesi yerleşimlerden Cumhuriyet dönemi Ankara başkenti ilanına kadar kentsel mekân ve kentsel peyzaj açısından incelenecektir. Son olarak, günümüzün kentlerinde sınır kavramının anlamı bir ekolojik sınır olarak, oluşumu ve önemi ortaya koyulacaktır ve sınır kavramını güçlendirmek amacıyla öneriler yapılacaktır.
From historical antiquity to the present, the essential needs of human beings are shelter, protection, and a sense of belonging to a society. Humans have belonged to a community since the times when they lived with the hunter-gatherer method. People who moved from nomadism to a life based on agriculture made an effort to make the place they lived in a safer place. In the formation of the first settlements, humans created a protective boundary around the elementary shelters in which they lived, with the thought of being protected from the wild nature, and tried to keep the place they lived in safer. The elementary shelters, where people lived, interlocked over time and formed the first village, and then the first cities emerged with the development of the social order. The concept of boundary conveys the meaning of protection, ownership, and belonging. The mean of property or possession of a place, the right to be an urban space, refers to the measurement and breadth of the land owned by individuals and states. In the establishment of the first state-cities, the concept of the boundary has appeared through the formation of urban space elements, the development of trade, and increasing the population. Throughout history, the boundary concept has been created by the integration of natural features around the cities with architectural defense elements such as fortifications, gates, and castles. In today's cities, the concept of boundary emerges in different dimensions: landscape edge, city edge, and building edge. In this study, the meaning of the boundary concept will be examined in terms of urban space and urban landscape in the historical cities of Anatolia from prehistoric settlements until the Ankara announcement as the capital city in the Republican period. Finally, in today's cities, the meaning of the boundary concept as an ecological edge, its formation, and its importance will be revealed. Then the suggestions will be made to strengthen the boundary concept.