Modern anlamda iletişim biliminin temelleri, iletişimi psikolojik yaklaşımlarla tanımlamaya çalışan Chicago Okulu Psikoloğu Charles Horton Cooley ve Eğitim Bilimci John Dewey tarafından atılmıştır. 1920’lerde Walter Lipman’la başlayan propaganda odaklı çalışmalar ve 1930’larda Harold Lasswell’in geliştirdiği Propaganda Modeli ile iletişim bilimi bilimsel bir disiplin haline gelmiştir. Ana akım iletişim çalışmaları olarak bilinen Amerikan merkezli davranışçı okul üyelerinin bu çalışmalarında: birincisi, araştırmaların herhangi bir siyasal kurum ya da vakıfların maddi desteğiyle ve bazı özel araştırma şirketleri tarafından yapılmış olması; ikincisi, kitle iletişim araçlarını mevcut egemen siyasal sistemin bir parçası olarak görmesi ve olumlamış olması dikkat çekicidir. Fakat buna eşzamanlı olarak Almanya, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde gerçekleştirilen araştırmalar ana akım iletişim çalışmalarının aksine, daha çok üniversite bünyesinde ya da kendi imkanlarıyla bağımsız olarak yürütülmüştür. Üstelik elde edilen sonuçlar ya da ileri sürülen savlar, kitle iletişim araçlarını olumsuzlama yönündedir. Frankfurt Okulu ve İngiliz Kültürel Çalışmalar Merkezi çalışmaları bu tür iletişim çalışmalarına örnektir. Bu çalışmada, iletişim biliminde eleştirel bir geleneğin şekillenmesinde önemli rolü bulunan Frankfurt Okulu ya da Eleştirel Teorinin kitle iletişim araçlarına yaklaşımı irdelenmiştir. Bu bağlamda okul üyelerinin yapıtları incelenerek, bu doğrultuda bilimsel araştırma gerçekleştirmek isteyenlere kolaylık sağlamak hedeflenmiştir.
The foundations of modern science of communications were laid by Chicago School psychologist Charles Horton Cooley and educational scientist John Dewey, who attempted to define communication with a psychological approach. Communication became a scientific discipline with the works on propaganda by Walter Lipman in the 1920s and the propaganda model developed by Harold Lasswell in the 1930s. In these studies by American behaviorist school members known as mainstream communication studies, the facts that the initial studies were conducted with the sponsorship of a political institution or foundation and by certain private research corporations, and the affirmative approach to mass communication tools as a part of the system were noteworthy. However, concurrent studies were primarily conducted by independent universities or individual scientists unlike those conducted in the US. Furthermore, the ideas or discussions in these studies were negative towards the mass media. Those published by Frankfurt School and the British Center for Cultural Studies are the examples of such communication research. The present study aimed to discuss the approach of Frankfurt School or Critical Theory that played a key role in the development of the critical tradition in communications to mass media. Thus, the works of the Frankfurt School scientists were reviewed to provide a handbook for future studies on the topic.