Bu makalede 20.yy. sonrası temsil estetiğindeki değişime paralel tiyatro sanatında seyircinin algılama biçimindeki değişim dinamikleri araştırılmaktadır. Tarihsel Avangartlar ile sahnede karakterin, zamanın dolayısıyla mekânın parçalandığı bir süreç söz konusudur. Bu durumda artık sahneden seyirciye iletilen tek bir verili gerçek değildir. Her bir seyirci sahnedeki parçaları kendi algısına göre birleştirir ve böylece kendi biricik gerçekliğini oluşturur. Sahnede her bir seyirci için oluşan gerçeklik sabit değildir çünkü göstergeler yoğunluğunda seyircinin algısı sürekli değişime uğrar. Seyircide algının oluşumu 20.yy’da Wertheimer ve meslektaşları tarafından ortaya konan Geştalt öğrenme kuramı ile açıklanabilir. Geştalt öğrenme kuramı ortaya koyduğu ayrışma ve gruplaşma ilkeleriyle beynin dinamik süreçlerle algılayabildiğini, her bir bireyin algısının da o bireyde üretici düşünme edimini açığa çıkarabileceğini iddia eder. Bu noktada seyircinin özgürleşmesinin bir diğer ifadeyle yaratıcılığının önünü açar. Geştalt öğrenme kuramının saptadığı üretici düşünme edimi 2012 yılında beynin nasıl düşünce ürettiğini anlamak için yapılan araştırmalarla ortaya çıkan öz-yaratım süreciyle de açıklanabilir. Öz-yaratım temel olarak beynin parçalarını oluşturan nöronların aritmetik toplamının beynin bütününden fazla ve farklı olduğu saptamasıyla ortaya çıkmıştır. Bu yeni bilimsel paradigmaya göre bütün onu oluşturan parçaların birleşimiyle oluşamaz. Bütünü oluşturan parçaların birbiriyle kurduğu ilişkisel ağla oluşur. Bu doğrultuda seyircinin seyrettiği bir gösteride anlamı oluşturma çabasının; beyninde oluşan ilişkisel ağların onu yaratıcılığa sevk ettiği ve bunun özgürleştirici bir süreç olduğu iddia edilebilir.
In this article It’s examined the dynamics of change in the perception of the audience in theater art parallel to the change in the aesthetics of representation after the 20th century. With this period, the character, time and therefore space are fragmanted on stage. In this case, there is no longer a single given reality transmitted from the stage to the audience. Each audience combines the pieces on the stage according to their own perception and thus creates their own unique reality. The reality formed for each audience on the stage is not fixed because the audience's perception constantly changes due to multiplicity of signs. The formation of perception in the audience can be explained by the Gestalt learning theory put forward in the 20th century by Wertheimer and his colleques. With the principles of separation and grouping it puts forward, the Gestalt learning theory claims that the brain can perceive through dynamic processes and that the perception of each individual can reveal the act of productive thinking in that individual. At this point, it paves the way for the audience's liberation, in other words, creativity. The act of productive thinking identified by the Gestalt learning theory can also be explained by the self-creation process that emerged in 2012 with research conducted to understand how the brain produces thought. Self-creation emerged primarily with the determination that the arithmetic sum of the neurons that make up the brain's parts is greater and different than the brain as a whole. According to this new scientific paradigm, the whole cannot be formed by the combination of its parts. It is formed by the relational network that the parts that make up the whole establish with each other. In this context, it can be claimed that the effort to create meaning in a perfprmance that the audience watches; the relational networks formed in their brains drive them to creativity and that this is a liberating process.