Başlangıçtan bu yana bir ifade aracı olarak sanat ve onu ortaya koyan sanatçı ayrılmaz bir bütündür. Bu sebeple sanatçının bilinç düzeyindeki şuurlu yaklaşımlarının yanında, bilinçdışından gelen şuur dışı durumları da eserlerine yansır. 19. Yüzyılın sonlarında psikoloji biliminin gelişimiyle sanatçıların zihinleri klinik araştırma konusu olmuş, zamanla sanatçılar da bu yeni bilim dalının metotlarını kendi üretim biçimlerinde kullanmayı denemişlerdir. 20. yüzyılın ortasından itibaren sanat, disiplinlerarası bir yapıya evrilmiş, sanat eseri tanımı değişmiş, sanatsal üretim süreci, sanat nesnesinin kendisinden daha fazla önem kazanmıştır. Sanatçılar farklı pek çok alandan faydalanmış, bu alanların tekniklerini eserlerinde ve yaratım süreçlerinde kullanmışlardır. Analitik Psikoloji’nin kurucusu Carl Gustav Jung’un Arketipleri de bu kaynaklardan biridir. Aketipler, Kolektif Bilinçdışı’nın temelini oluşturan ve kalıtsal anlamda nesilden nesile aktarılan ortak kodlardır. Çalışmada, en etkin arketiplerden bir olan Şifacı’nın farklı kültür ve disiplinden iki sanatçıya (Amerikalı Jackson Pollock ve Alman Joseph Beuys) etkileri incelenmiştir. İncelemede arketipin sanatçıların kişisel yaşam öyküleri ve sanatsal üretim biçimleri üzerindeki etkisi temel alınmıştır. Arketipin Gölge ile Şaman arketipi arasındaki hareket süreci ile iki farklı kutba dönüşümü irdelenmiş, sanatçıların zihinsel durumlarına etkisi ve bu etkilerin üretimlerine yansıyış biçimleri anlatılmıştır. Aynı arketipin Amerikan Soyut Dışavurumcu Jackson Pollock’da Gölge’ye dönüşerek sanatçının sonunu getirdiği, diğer tarafta avangard Josep Beuys’da ise Şaman’a dönüşerek yeni bir sanatçı personası inşasına hizmet ettiği sonucuna varılmıştır.
Since the beginning, art as a means of expression and the artist who creates it are an inseparable whole. For this reason, in addition to the artist's conscious approaches at the conscious level, his unconscious states are also reflected in his works. With the development of psychological science at the end of the 19th century, the minds of artists became the subject of clinical research, and over time, artists tried to use the methods of this new branch of science in their own forms of production. Since the middle of the 20th century, art has evolved into an interdisciplinary structure, the definition of a work of art has changed, and the artistic production process has gained more importance than the art object itself. Artists have benefited from many different fields and used the techniques of these fields in their works and creation processes. Archetypes of Carl Gustav Jung, the founder of Analytical Psychology, are one of these sources. Archetypes are common codes that form the basis of the Collective Unconscious and are inherited from generation to generation. In the study, the effects of the Healer, one of the most effective archetypes, on two artists from different cultures and disciplines (American Jackson Pollock and German Joseph Beuys) are examined. The analysis is based on the impact of the archetype on the artists' personal life stories and artistic production styles. The movement process between the Shadow and the Shaman archetype and its transformation into two different poles were examined, and its effects on the mental states of the artists and the way these effects were reflected in their productions were explained. It has been concluded that the same archetype turned into the Shadow in the American Abstract Expressionist Jackson Pollock and brought about the end of the artist, and on the other hand, it served the construction of a new artist persona by turning into the Shaman in the avant-garde Josep Beuys.