Minyatür, Doğu medeniyetlerinde ortaya çıkmış bir sanat dalıdır. Kaynağı el yazması kitapları süslemeye, konusu ise edebiyat ve şiire dayanmaktadır. Özellikle Fars şiirleri, hikâyeleri ve efsaneleri, minyatür sanatçılarına ilham olmuştur. Minyatürler güçlü görselleri ve incelikli içerikleriyle Batı sanatından farklı olarak gerçeklikten uzak bir yapıya sahiptir. Perspektif açı, figüratif unsurlar ve hareket vurgusuyla gerçek dışı bir görünüm sergilemeleri dikkat çekicidir. Bu yönleriyle minyatürlerin, sürrealizm akımıyla ortak noktalarının bulunduğu düşünülmektedir. 20. yüzyılın başlarında Avrupa’da ortaya çıkan sürrealizm, bilinç ile bilinçdışını birleştiren, izdüşüme dayalı bir sanat anlayışıdır. Benzer şekilde, Suhreverdi’nin İşrak felsefesinde de hayal âlemi veya misal âleminden bahsedilmekte ve minyatürde hayal aleminin gücü abartılı ögelerle vurgulanmaktadır. Bu araştırmada, örneklemi oluşturan Siavoş ve Efrasiyab’ın Avcılık Sahnesi, II. Şah İsmail (1576), Hamse-yi Nizami (1536), Baysonkor Şehnamesi ve Arcasb’ın Afrasyab Tarafından Ruyin Dej’de Öldürülmesi (1429) konulu minyatür eserlerinin, Joan Miró’nun Harlequin Karnavalı (1924-25) ve Salvador Dalí’nin Aziz Antonius’un Baştan Çıkarılışı (1946) adlı eserleri ile ortak ve farklı yönlerini belirlemek amaçlanmıştır. Araştırma kapsamında, nitel ve tanımlayıcı-analitik yöntem benimsenerek, kitap, makale ve tez gibi kütüphane kaynakları üzerinden karşılaştırmalı bir analiz gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın temel problemi, sürrealist sanat akımında minyatür etkilerinin benzer ve farklı yönlerinin neler olduğu sorusuna odaklanmaktadır. İki sanat disiplinine ait önemli eserler üzerinden yürütülen analizler sayesinde, ortak sanatsal dinamikler ortaya konmuş ve bu özgün bakış açısıyla literatüre önemli bir katkı sunulmuştur. Elde edilen bulgular doğrultusunda, iki sanat türü arasında düşünce açısından farklar olsa da tasarım yöntemi ve tekniklerde benzerlikler saptanmıştır. Özellikle hayal gücü temelinde kurgulanan minyatür eserlerin, sürrealist sanatın yanılsama ve düşsel unsurlarıyla örtüştüğü sonucuna ulaşılmıştır.
Miniature, an art form originating in Eastern civilizations, began as the embellishment of handwritten manuscripts and drew heavily on literature and poetry especially Persian stories and legends. Characterized by vivid imagery and intricate detail, miniatures differ from Western art through their stylized, reality-distanced aesthetic. Their unconventional perspective, figurative forms, and dynamic compositions evoke a surreal quality, inviting comparisons with the Surrealist movement. Surrealism, is a movement based on the integration of conscious and unconscious realms, grounded in projection and dream imagery. Similarly, in Suhrawardy’s philosophy, the notion of the imaginal world is introduced, which aligns with the exaggerated, dreamlike qualities often found in miniature painting. This study compares selected miniatures; Siavosh and Afrasiab’s Hunting Scene in Khamse-yi Nizami (1536), Baysonghor Shahnameh, and The Murder of Arjasb by Afrasiab in Ruyin Dej (1429)—and notable Surrealist paintings, including Joan Miró’s Harlequin’s Carnival (1924–25) and Salvador Dalí’s The Temptation of Saint Anthony (1946). Adopting a qualitative and descriptive-analytical methodology, the research conducts a comparative analysis based on library sources such as books and articles. The main question focuses on identifying the shared and divergent aspects of miniature and Surrealism. Through the analysis of key works from both traditions, the study identifies common artistic dynamics and offers a unique perspective that contributes to the existing body of literature. The findings reveal that, despite philosophical differences, the two art forms share similarities in compositional methods and techniques. Miniatures constructed around imagination align closely with the illusory and dreamlike elements characteristic of Surrealist.